Dünya Barış Gününde Sevginin Etkisi
Metin MERCİMEK
BİR ELİMİZDE GÜVERCİN VE BAYRAK
BİR ELDE ZEYTİN DALI YUMAK YUMAK
ÖZLENEN BARIŞI SAĞLAMAK İÇİN,
DAĞLARI TAŞI AŞARIZ KOŞARAK.
ÖNCE KENDİMİZ İLE BARIŞALIM
SEVGİ DUYGULARIYLA BULUŞALIM
BARIŞ MEŞALESİNİ YAKMAK İÇİN,
HAYDİN! KÜSÜ ENGELİNİ AŞALIM.
Metin MERCİMEK
Hayatta yalnız başına yaşayabilmek çok zor ve de imkânsızdır. Her ne şekilde olursa olsun insanın insana ihtiyacı her zaman vardır. Bu ihtiyaç ilişkileri içinde geçimsizlik, anlaşmazlık, mücadele, hatta kavga bile olabilir. Ancak biz insanlara düşen en büyük görev, bu ilişkileri sürdürürken hoşgörü, dostluk, sevgi ve barış etkenlerini elden bırakmayacağız. Çünkü insanlarla kötü ilişkiler içinde olmak, yaşamımızı hem zorlaştırır hem de hayatı çekilmez kılar.
Diğer taraftan, insanların iyi ilişkiler içinde bir yaşam sürdürmesi ise, hayata büyük lezzet katar, huzur ve sevinç verir. Hem de hayatımız dostluk ve arkadaşlığın ışığı içinde yer alır. Bu nedenle, mademki biz insanlar birbirimize muhtacız, öyleyse aramızda iyi ya da kötü diye bir ayırım yaparsak, sevgi koşulları koyarsak, yaşam isteğimiz ne denli çok olursa olsun, bu isteği kesintisiz sürdüremeyiz.
Çevremize, yakınlarımıza, hatta aile içi bireylere bir göz attığımız zaman, birbirine küs olan birçok insanları görürüz. Bunların içinde kin besleyenler bile olmaktadır. Hatta sudan sebeplerle birbirine alınan, kırılanlar da vardır. Özellikle aile içi ve akraba kırgınlıkları, kendini dünyaya odaklayan, yani dünyasal değerleri paylaşmayan veya dünyasal olaylarda anlaşma yolu bulamayan insanlarda daha sıklıkça görülmektedir. Tabi ki böyle bir tutumu benimseyen kişiler de yanlarında dost, arkadaş, akraba diye kimseleri bulmaları hayli zordur.
Oysaki, iç doyumluluğu dediğimiz içsel zenginlik içinde yaşamını sürdüren kişiler, insanı değerli bir varlık olarak görürler ve onu tahsiliyle, servetiyle ayırmaksızın tanır ve severler. Ayrıca bu kişiler, her insanın eksiği ve kusuru olabileceğini, hata yapabileceğini bilerek bağışlama yeteneklerini her ilişkilerinde açık bir şekilde gösterirler. İşte bu yetileri yerine getirdiğimiz takdirde, karşı tarafı hem incitmemiş hem de kırmamış oluruz. Böylece kırgınlık ve dargınlık da, duyguları meydana getiren küskünlük de ortadan kalkmış olur.
Her ne şekilde ve kiminle olursa olsun, başkalarıyla küskünlüğümüz devam etmesi halinde, yaşam sevincimizin azalacağını, huzur ve mutluluğumuzun da yok olacağını unutmamalıyız. Ayrıca sosyal ve kültürel ilişkilerimizin de zedeleneceğini göz ardı etmemeliyiz.
Büyük Düşünür Hazreti Mevlana’nın “Küsmek ve darılmak İçin bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın” anlamlı sözünden yola çıkarak, sevgi ve fedakârlık bulunan ortamda küsünün yok olduğunu unutmayalım.