Merhum Dr. Muhittin Sağlık Hatıralarından Yansıyanlar-5
Nejat TAŞKIN
Yemen’de bulunduğum zamanlar, Fevzi Paşayla aramızda geçen hatıralarıma ilerde Yemen hatıralarımı anlatırken daha çok temas edeceğim.
Askeri Rüştiyesinde çok kıymetli muallimler vardı. Onları bu hatıralarımda ismen dahi anmak benim için iyi bir yetkidir.
Dâhiliye Zabitanlarımızdan biri, Kilisli Abdüsselâmlardan Nafi Bey’di. Nafi bey, ciddi bir asker, o zamanın prensiplerine göre değerli bir yüzbaşıydı.
Arabî hocamız Urfalı Şeyh Hüseyin efendiydi. Bu hocamın, kuşağı arasında taşıdığı caminin koca anahtarıyla çok dayak yedim. Ne vakit iri bir anahtar görsem, o cami anahtarının acısı hatırıma gelir ve ben Arabî hocamızı hatırlarım.
Farsi hocamız da Kilisli Haşim efendiydi. Haşim Efendi, şimdi aramızda bulunan emekli Kaymakam, Kilisli Abdüllatif Bey’in pederidir. O muhterem hocam o kadar güzel Farsi bilirdi ki ders anlatırken, bütün konuşmalarını manzum ve kafiyeli olarak süslerdi. Buda çok kulağımı uzatmıştı.
Türkçe hocalarımız sık sık değişirdi. Yalnız en çok tanıdığım Maraşlı Muhittin hoca ve kardeşiydi. Muhittin hoca, aramızda çok az bulunmasına rağmen, uygunsuz bir vaziyetimden dolayı belime bir tekme vurdu ve bana, “Ya ismini değiştir veya terbiyeni” diyerek Lokmanpesândâne bir nasihat etmişti Onu bu nasihatiyle anarım.
Coğrafya hocamız Bağdatlı Yüzbaşı Hamdi Bey’di. Hamdi Bey’i hatırlarımda bir Coğrafya dersinin üzerimde bıraktığı ilgiyle daima anarım.
Ders Coğrafya dersi… Muallim Hamdi Bey ve ben tahtadayım.
Muallim Hamdi Bey:
– Anlat bakalım, dedi.
Ben başladım, küreyi ve güneşi anlatmaya.
Hayır, dedi. Benim gözlerim fark etmiyor… Yanına gittim.
– Kulağım duymuyor, dedi. Bana sağır ve gözleri fark etmeyen bir insana nasıl anlatman gerekiyorsa, öyle anlatmalısın,
– Ortaya buyurun, dedim, boş olan sınıfın ortasına geldi. Bende elime küreyi arzı çevirerek aldım ve hoca efendinin etrafında dönmeye başladım.
(Devam edecek)