Ölümünün 76. Yılında Atatürkçülüğün Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi
Mehmet YALVAÇ
Em. Öğretim Üyesi
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük devlet adamı, eşsiz kahraman ve değişmez başkomutan Atatürk’ü ölümünün 50. yılında da yine minnet ve saygı ile anıyoruz. İnsanlık tarihinin yetiştirdiği müstesna insan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında çok şey söylendi, yazıldı. Dünya var olduğu süre içinde yine söylenecek, yine yazılacaktır. O, insan olarak gelmiş cihan olarak gitmiştir. Hakkında bu kadar güzel sözler söylenen ve yazılan insanın gerçek kişiliğini bilmek gerekir.
İnsanlık tarihinde onu ölümsüzleştiren şey nedir? Bugün toplumumuzda başı sıkışan her insan ben Atatürkçüyüm demektedir. Bir insan içinde hangi nitelikleri taşıdığı zaman Atatürkçü olur? Öncelikle bu sorulara cevap vermek gerekir.
Bütün canlılar doğa kanunlarına tabidir. Her canlı belli bir süre sonra kendi kanunlarına göre yok olacaktır. Diğer canlılar gibi insanlar da yok olurlar, ölürler. Bu ölümün zamanı insanlar içinde kesin olarak belli değildir. Ancak insanların diğer canlılardan farkı vardır. Bu fark da her insanda bir değildir. İşte toplumlarda ve insanlık tarihinde insanları ölümsüzleştiren bir takım ortak değerler vardır. Bu değerler ancak insanın ölümünden sonra incelenir, değerlendirilir. Bugün varlığımızı borçlu olduğumuz yüce insan Atatürk’ü ölümsüzleştiren kişiliğin nedeni içimizden biri olmasıdır. Bu sebeple duyduğumuz kıvanç ve gurur sonsuzdur. Onu vicdanlarda ölümsüzleştiren en büyük eser, kurduğu modern Türkiye Cumhuriyeti ve uygulamaya koyduğu inkılâplar olmuştur. Biz bunlar için Atatürk ölmedi kalplerimizde yaşıyor diyoruz.
Atatürk kendisini anlamak isteyenlere bir anahtar bırakmıştır. Bu anahtar düşüncelerinden başka bir şey değildir. Atatürk’ü anlamak düşüncelerini bilmek, anlamak ve duymak demektir, Düşünce kişinin ölümünden ve bedenin zamanla çürümesinden sonra kendisinden kalan ve yaşamaya devam eden fikirlerdir. Düşünce, zamanın eskitmediği, çürütüp yok etmediği manevi varlıktır. Bir kimsenin kendi düşüncesine inanması bunların herkes için bir gerçek olduklarını, kendi vicdanı ile onaylanması demektir. İşte üstünlük ya da büyüklük dediğimiz de budur. Atatürk’ü büyük adam yapan, düşüncelerinin, anlayan vicdanlarda yankı uyandırmasıdır. Bu düşünceleri benimseyenlerin onları kendi düşünceleri imiş gibi savunmaları, yaşatmaları ve böylece evrensel değerler haline getirmeleridir. Bu nedenle Atatürk insan yaşamında, toplum yaşamında, devlet yönetiminde hep düşünceye önem vermiştir. Atatürk için düşüncenin bir kaynağı vardır. Bu kaynak da toplumdur, insanlardır. Bunu şu sözleriyle açıklamaktadır: “Şimdi bizim yöneteceğimiz insanların düşüncelerini, emellerini, ruhlarında saklı olan özellikleri aramalıyız. Şüphe yok ki bizim ulusumuzun karakteri yükselmeye, istenilen biçime uymak için değişmeye elverişlidir.” Atatürk’ün böyle derken topluma ne kadar değer verdiğini görmekteyiz.
Atatürk’ün düşünceleri yeni Türkiye Devletinin kuruluşu ile ilgilidir. Bu düşüncelerinin kaynağı da bağımsızlık düşüncesidir. Bir insan, bir toplum, bir devlet için en güzel şey bağımsız olarak yaşamasıdır. Atatürk’e göre bağımsızlık bir toplumun yalnız siyasal özgürlüğü değil, siyasal özürlüğü de içine alan ekonomide, adalette, askerlikte, kültürde vb. konularda tam özgürlük demektir.
Türk milletinin kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve büyük Türk inkılâpçısı Mustafa Kemal Atatürk hakkında yalnız yurt içinde değil, yeryüzünün bütün devlet, siyaset ve edebiyatçıları tarafından çeşitli konularda, çeşitli dillerde de çok yayın yapılmıştır. Çünkü o, devlet adamlarının en mükemmeli idi.
Atatürk amacını yazılmamış bir dava halinde ortaya koydu. Onu kendine has metotlarıyla hayata tatbik etti. İnkılâplarının bütün büyüklüğünü, bütün kuvvetini her şeyden önce bu orijinalliğinde aramak gerekir. Atatürkçülük ne komünizm gibi yalnız bir sınıf kavgasının, ne de faşizm gibi bir devlet disiplini hareketinin adıdır. O evrensel bir platform üstünde meydana gelmiş, bütün insanlığın mukadderatı ile ilgili büyük bir olaydır. Yeryüzünde yaşayan devletleri itibari bir tasnifle birtakım eşitsizliklere ayıran ve büyük devletlerin çıkarlarını küçüklerin ve zayıfların hakkın hâkim kılan adaletsiz ve zalim enternasyonal hiyerarşi sistemi, ilk defa bu olay karşısında sarsıldı. Birkaç emperyalist devletin, sırf makine kuvveti ile hayvan sürüleri gibi alıp sattığı veya kanlarını emip sömürdüğü mazlum milletler, bu olaydan sonra, insanî haysiyetlerini duymaya ve başlarını kaldırmaya başlamışlardır.
Bütün diktatörlükler şahsi idarelerdir. Başa geçen fevkalade insanların kuvvetinden başka bir kanuna veya müesseseye dayanmadıkları için diktatörün ömrü ile beraber son bulurlar. Hâlbuki Atatürk bir diktatör değildi. O, hiçbir vakit “Ben böyle istiyorum, böyle olacak” dememiştir. “Millet böyle istiyor, böyle yapacağız” dedi. Hiçbir inkılâp olmadı ki, bu meclisin tasvip ve tasdikinden geçmemiş ve hayata tatbik edilmeden önce bir kanuniyet şekli almamış bulunsun. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” derken diktatör olmak isteyeceklere bütün kapıları kapamış ve bütün hükümranlık hakkını, otoritesini Türkiye Büyük Milet Meclisi’nde toplamıştır. Kemalist rejim hiçbir zaman faşizm ve nasyonal-sosyalist sistemler sırasına giremez. Bizim toplum yapımız, idare şeklimiz sosyalist rejimlere benzemez. Biz kendi kendimize benzemekle övünç duyarız.
Atatürkçülüğün esasları milli mücadele ve Atatürk inkılâplarıdır. Bu nedenle Atatürkçülük fikir, hareket, milli araç ve özlemlerimizin bileşiminden oluşmuştur. Atatürkçülük, tam bağımsızlık ilkesini benimseme, tüm modernleşmeyi amaç edinme, Türk milliyetçiliğinin bilincine varma, Türk devletinin milli kimliğini Türkiye Cumhuriyetine dönüştürme ve yeni rejimi milli egemenlik kavramına dayatmadır. Atatürk inkılâplarının amacı, Türkiye’yi sadece modern demokratik bir toplum haline getirmekten ibaret değildir. Aynı zamanda sürekli bu yönde gelişmesini sağlamaktır. Atatürkçülük, Türk toplumunun tüm modernleşmesini sağlayacak temel ilkeleri ve düşünce sistemini getirmiştir. Atatürk’ün kişilik özelliklerine bağlanan üç sorumluluğu vardır:
Bunlar Atatürk’ün;
1- Devlete karşı sorululuğu,
2- Türk toplumuna karşı sorumluluğu,
3- Kendisine karşı sorumluluğudur.
Osmanlı geleneğinde bir devlet adamı için sorumluluk, “itaat” anlamına gelirdi. Atatürk yaptığı işin çok büyük bir devlet sorumluluğuna beraberinde getirdiğini biliyordu. Bizde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temeli Batıdaki Parlamento anlayışından bütünüyle farklıdır. Batıda Parlamento yalnızca demokratik rejimin bir şartı olarak düşünülmüştür. Bizde ise devletin temelidir. İşte bu nedenle bizde cumhuriyet yalnızca bir rejimin adı değil, bir devletin türüdür. O halde Atatürk’e yeniden dönmek onu gerçekçi özü içinde yakalamak, halkçılık, devletçilik, inkılâpların temel ve önde gelen ilkeleri durumuna getirmekle olur. Atatürk Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmak için emperyalizmle savaşı, “ya istiklal, ya ölüm” biçimine dönüştürmüştür.
Atatürkçülük kavramındaki temel unsurlar da şunlardır:
1- Mazlum milletlere örnek olma niteliği: Bağımlı ve bağımsız milletler sınıflamasını reddetmesi. Bu konuda her şerden önce, Atatürkçülüğün dünyadaki bütün mazlum milletlerin kurtuluş ve bağımsızlıklarına lider olma niteliğini ve bu konuda yaptığı etkileri belirtmek gereklidir.
2- Tam bağımsızlık ve hürriyet: Atatürk tam bağımsızlık üzerine yaptığı konuşmasında, “Tam bağımsızlık demek elbette siyasal, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür… gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam hürriyet demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.” Aynı konuda “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözleri de bu fikrini açık olarak ortaya koymaktadır.
3- Atatürkçülük ve siyasal rejim: Atatürk’ün halkçılığı, uygar bir insan toplumu için birbirini tamamlayan siyasal, sosyal unsurları ve değerleri kapsar. Atatürk’e göre halk iktidarın dayandığı tek kaynaktır. O, iktidar güçlerini dilediği gibi kullanır. Bu bakımdan hükümetin adı da halk hükümetidir. Halkçılığın siyasal açıdan taşıdığı değer budur.
4- Atatürkçülükte sosyal sorunlar: Atatürk; toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat vb. işlerde ve diğer sorunlarda toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı hâkim kılarak halkın ihtiyaçlarına göre yenilikler ve yatırımlar vücuda getirmeye çalışacaktır. Bugün sosyal adalet dediğimiz ilkeler bu kalkınma hareketine egemen olacaktır.
5- Atatürkçülükte ekonomik sorunlar; devletçilik: Bu konuda “Yeni Türkiye’mizi layık olduğu aşamaya ulaştırabilmek için ne olursa olsun ekonomimize birinci derecede önen vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tam bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir” demektedir. Yine aynı konuda “Ben ekonomik hayat denince, tarım, ticaret, endüstri çalışmalarını ve bütün bayındırlık işlerini birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir bütün sayarım” demektedir.
Atatürkçülükte var olan unsurları tek tek açıkladıktan sonra bu unsurlardan meydana gelen Atatürkçülük kavramını da şu şekilde açıklayabiliriz: Atatürkçülük kavramı: Tam bağımsızlık yanlısı, halkçı, demokratik, sosyal, barışçı, müspet ilme ve hür düşünceye dayanır. Aynı
zamanda dinamiktir. İşte bu nitelikleri benimseyip yaşamında uygulama
alanına koyanlara biz Atatürkçü, bu nitelikleri kendi çıkarları için
kullanıp, Atatürk’ün ismini kullanarak banka işler yapanlara biz Atatürkçü değildir diyoruz. Maalesef toplumumuzda çok azda olsa bu şekilde hareket edenler vardır. Bu doğru bir hareket değildir.
Atatürk, eğitime de büyük önem vermiştir. “Eğitim bir milleti, hür, egemen, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır. Yetişecek çocuklarımıza
ve gençlerimize görecekleri öğrenim sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi yurduna ve milli geleneklerine düşman olanlarla savaşmak gereği öğretilmelidir. Bu
nedenle Atatürk halka giden yolların üstünde öğretmeni görüyordu. Kurduğu ilk devletin öğretmeni de kendisi idi. Yarınki Türkiye’nin okullarda kurulacağına, çağdaş uygarlık düzeyine onlarla ulaşılacağına inanmıştı. Gerçekte ona yetiştirici, Türk toplumunun geleceğini elinde tutan bir ışık gözüyle bakılıyor ve toplum içinde de öyle değerlendiriliyordu. Bütün tarih boyunca “hoca”ya karşı toplum içinde bulunan saygının Cumhuriyet öğretmenliğinin kişiliğinde yoğunlaşmasına dikkat ediliyordu.
Atatürk her şeyden önce gençliğe güvenmiş, gençliği geleceğin teminatı olarak görmüştür. Dünyanın hiçbir ülkesinde çocuklara ve gençlere hitap eden bayramlar yapılmamıştır. Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan gününü “Milli Egemenlik” , emperyalizme karşı savaş açtığı 19 Mayıs’ı “Gençlik” ve 29 Ekim’i Cumhuriyet Bayramı yapmıştır. Atatürk hep gençliğe güvenmiş, onlara seslenmiş, ülkeyi, cumhuriyeti onlara emanet etmiştir. Gençliğe hitabesi bunun açık örneklerindendir.
Türklerde devlet kurmak milli görevlerden biridir. Kuşlar yuvalarını
nasıl örerse, Türkler de öylece devlet kurarlar. Bu özellik her topluma nasip olmayan bir Tanrı vergisidir. Türk toplumunda ana sevgisi, ilişkisi ayrı bir kuvvet ve özellik taşıya gelmiştir. Türk Milletinin en kutsal değeri olan toprağına anavatan, Anadolu isimlerini vermiş olması, aynı zamanda milli bütünlüğünün temelini sağlayan diline anadil deyişi, tesadüfen kullanılmış sözler değildir. Bu engin sevgi ve saygının Türk tarihinden süzüle gelmiş açık bir delilidir.
Atatürk Türkiye’sinin evlatları ve anaları, bu güçlü duyguyu korumayı ve daha ileri götürmeyi başarmakla, sarsılmaz, parçalanmaz bir toplum ruhunun devam ettirilmesi bakımından da en güçlü katkıyı yapmış olacaklarını asla unutmamalıdırlar. Her ana ihmal edeceği çocuğuyla, yurdun geleceğine zararlı olabilecek bir evlat yetiştirdiklerini, her evlat sevgi ve saygı bakımından işleyeceği hataların, affedilmez suçlar olacağını vicdanında hissettikçe, sadece aile için değil, Türk toplumu için gelecek daha aydınlık, daha mutlu olur.
Milli varlığımızın temeli sevgili gençler; Atatürk’tün sizlere emanet ettiği milli, bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki sorumluluklarını sizler yükleneceksiniz. Sizlerin ödevi sorumluluklarınızın bilinci ile çalışmak, daha çok çalışmaktır. Atatürk ilke ve inkılâplarının ışığında hareket etmek sizler için değişmez bir yoldur. Bu yoldaki her çeşit görevin yerine getirilmesinde sizler mihenk taşı olacaksınız. Sizler sadece mirasçı değil, inkılâpların da bekçilerisiniz. Büyük kurtarıcı Atatürk’ün Türk ulusunu yüzyıllardır zincirleyen cehalete, gericiliğe, sömürgeciliğe ve bağımsızlığa karşı giriştiği amansız bir mücadele sonucu elde ettiği Türkiye Cumhuriyetini sonsuzluğa dek yaşatacak, Atatürk ilkelerini sizler savunacaksınız.
Tarihte hiçbir kurtarıcı Atatürk’ün milli mücadele devresinde içine düştüğü ağır ve zorlayıcı şartların altında kalmamış, bu derece büyük zorluklar taşımamıştır. İç ve dış olaylar karşısında bir tek adamın her şeye rağmen “ya istiklal, ya ölüm” diye direnmesi, yoktan ordular var ederek emperyalist ülkeleri yenmesi hiçbir milletin tarihinde eşi olmayan ender bir olaydır.
Tarihte hiçbir devlet adamı, Atatürk’te olduğu kadar ilham ve kuvvetini gençlikten almamıştır. Tarihte hiçbir gençlik zümresi herhangi bir devlet başkanına Atatürk’e olduğu kadar canını yoluna feda etmemiştir. Atatürkçülük bir fikir ve ideal halinde gençlerin kafalarında ve gönüllerinde yerleşmiş ve kökleşmiştir. Fakat son yıllarda bir kısım gençler Atatürk ilke ve inkılaplarından ayrılarak sapık, ütopik ideolojileri benimseme yoluna gitmişlerdir. Ülkemizin özellikle son on yılda tanık olduğu önemli siyasal ve ideolojik çatışmalar Atatürkçülüğün sadece tarihsel değil, bugün içinde önemini ortaya koymaktadır. Atatürkçülük Türk modernleşme hareketlerinde en önemli bir yeri tutmaktadır. Atatürkçülük milli ve modern Türk devletinin ideolojisidir. Gerek Türkler ve gerekse yabancılar Atatürk hakkında böylesine yüksek ve övücü bir kanaate varırken bizde bir kısım gençlerin bu yoldan ayrılmaları çok üzücüdür. Türk gençlerine vatan ve millete hizmet yolundaki her işlerinde Atatürk’ten daha iyi bir örnek olamaz. Türk Milleti ilelebet Atatürk’e bu hizmetlerinden dolayı minnettar kalacaktır. Milli birlik ve beraberlik içinde Türk milletinin yenemeyeceği bir şey yoktur. Ülkemizde kimsenin fikirlerini, zorla başkalarına kabul ettirmek hakkı da yoktur. Aynı zamanda buna izin verilmez. Büyük Atatürk, “Yurtta barış, cihanda barış” idealini bütün milletlere güvenlik ve dostluk politikasının bir sembolü olarak bırakmıştır.
Bir ülkenin iki türlü düşmanı vardır. Birincisi harici düşman, ikincisi dâhili düşman, yani iç düşmanlardır. Dış düşmanların tehlikeli olmamaları için her zaman gerekli tedbirler alınır. İçteki düşmanlara da toplum olarak elbirliğiyle dış düşmana gösterdiğimiz birliği iç düşmana karşı daha şiddetli daha uyanık olarak göstermeliyiz. Toplum kendi hâkimiyetine kendisi sahip olmalıdır. Bir ülkenin, bir ülke halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi ırkından iç düşmanlarından zarar görmesi çok daha acıdır.
Atatürk’ün kurduğu devlet; komünizme, faşizme, batı burjuva demokrasilerine ve gericiliğe karşıdır. Bunlara yataklık eden her kuruluş devletin ne içinde, ne de dışında bulunabilir. İşte Atatürk inkılâplarının özü, ortak yanı budur. Atatürk, Türk Ulusunu çağdaş uygarlıktan yoksun edecek her direnişe karşı düşmandı. Atatürk’ün söylemiş olduğu fikirleri bir bütün içine yerleştiremezsek onu parçalamış oluruz.
Atatürk yolundan ayrılmak isteyenler bu ülkeyi bölüp parçalayamayacaklardır. Üzerinde yaşadığımız topraklar bizim için mukaddestir. Çünkü bu topraklar, bizim atalarımızın kemiklerinin tozudur. Onların kanıyla yoğrula yoğrula ilahileşmiştir. Türk gençliği rejimin ve inkılâpların sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok kendileri inanmıştır. Rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Türk gençliğinin Ata’nın bıraktığı mirası, Ata’nın cumhuriyetine, Atamızın kuvvetli ve kudretli rejimine daima sadık kalacağına, yurdumuzun toprağına canını, yurdumuzun bağımsızlığına kanını vereceğine inanıyor ve güveniyoruz.
Yazımı tamamlarken Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kere daha rahmetle, minnetle ve saygı ile anıyoruz.
Bibliyografya:
– Arar, İsmail. Atatürk’ün Halkçılık Programı. Baha Matbaası, İstanbul-1963.
– Aydemir, Şevket Süreyya. Tek Adam Mustafa Kemal (1919-1922). Remzi Kitabevi, Cilt: 11, İstanbul-1966.
– Borak, Sadi. Atatürk, Gençlik ve Hürriyet. Anıl Yayınevi, İstanbul-1960.
– Borak, Sadi. Atatürk ve Din. Anıl Yayınları. İstanbul. Ts.
– Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul-1981.
– Gentizon, Paul. Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Çev. Fethi Ülkü, Ankara-1903.
– İnan, Afet. Mustafa Kemal Atatürk’ten yazdıklarım. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul-1971.
– İnan, Nurkut-Tanyol Cahit-Oğuzkan Turhan-Yavuz Fehmi- Aksoy Ömer Asım. Atatürk ve Eğitim, Atatürk’ün Halkçılık Anlayışının Eğitimdeki Önemi Ne Olmuştur? Panel. 1. Türk Eğitim Derneği Yayınları, 1982.
– İstanbul Üniversitesi Atatürk Devrimleri. Araştırma Enstitüsü. Atatürk Devrimleri 1. Milletlerarası Sempozyum Bildirileri. Sermet Matbaası. İstanbul-l975.
– Karaosmanoğlu, Yakup Kadri. Atatürk. Kültür Bakanlığı. Ankara-1981.
– Kinross Lord. Atatürk. Sander Yayınları. İstanbul-1973.
– Mumcu Ahmet-Özbudun Ergun-Feyzioğlu Turhan-Ülken Yüksel-Çubukçu Agâh, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 11. Yükseköğretim Kurulu Yayınları. Ankara-1986.
– Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Atatürk ve Gençlik. Milli Eğitim Bas. Ankara-1987.
– Nabi, Yaşar. Atatürkçülük Nedir? Varlık Yayınları, İstanbul-1965.
– Tanyol Cahit. Atatürk ve Halkçılık. Türkiye İş Ban. Kültür Yayınları, 1981.
– Türk Dil Kurumu Yayınları. Atatürk’e Saygı. Ankara Üniversitesi Basımevi, 1969.
– Türk Tarih Kurumu. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara-1961.
– Türk Dil Kurumu. Atatürk Söylev, Cilt: 1-11. Ankara Üniversitesi Basımevi, 1965.