Dolar 32,2020
Euro 35,0069
Altın 2.504,53
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 30°C
Az Bulutlu
Kilis
30°C
Az Bulutlu
Paz 30°C
Pts 31°C
Sal 31°C
Çar 30°C

Şeertlik (Çıraklık) Yıllarımdan

Şeertlik (Çıraklık) Yıllarımdan
A+
A-
22.02.2024
39
ABONE OL

İbrahim ALİSİNANOĞLU

Küçüktüm. Zannedersem 1967 veya 68’di… 8-10 yaşlarındaydım. Evimiz Akyol’da Eblahan çarşısına yakın bir yerdeydi.

Yaz gelince zengin fakir fark etmez aileler çocuklarını  “sokak iti gibi lingir lingir” gezmesin, kötü arkadaşlarla arkadaşlıklar edinmesin, zamanını öldürmesin, bir meslek öğrensin, hayatı ve para kazanmanın ne demek olduğunu bellesin” diye bir iş yerine şeert olarak verirlerdi.

Okullar tatil olmasına rağmen babam da beni henüz bir yerlere çırak olarak vermemişti. Yaşım küçüktü ama  Eblahan çarşında faaliyet gösteren Cincibir Gazoz imalathanesine gittim, “ben sizde çalışmak istiyorum, şeert olarak alır mısınız?” diye sordum.

İmalathanenin ustası önce “sen kimsin, nerede oturuyorsun, baban ne iş yapar, kimin oğlusun “nerede talebesin?” diye beni bir dizi ahiret sualinden geçirdikten sonra,” tamam seni işe alalım almasına da önce babanla bir görüşelim. Baban geçerken bir uğrasın onun da müsaadesini alalım öyle başla” deyince. Dünyalar benim olmuştu. Eve uçarak gittim. Kendi kendime iş bulmanın sevinci   beni ziyadesiyse mutlu etmişti.

Önce anneme bahsettim. “Baban bilir, ben karışmam” dedi kestirip attı. Akşam babam gelince konuyu ona açtım. “Hele bakarız” dedi ama bıktıran ısrarım üzerine ertesi gün beni de yanına alarak gazoz fabrikasına gitmek zorunda kaldı.

Ustayla ne konuştu bilmiyorum ama babam onay vermiş, ben de Cincibir’de işe başlamıştım.

İmalathane Akyol’dan Eblahan’a geldiğinizde çarşının ortasında hemen sol tarafında, üstü sac çatı ile kaplı, içi oldukça geniş ve karanlık, geniş kapısı tahta darabalı eski bir dükkandı.Önünden her gelip geçtiğimde imalathaneden yayılan şişe,su,makine sesi ve gazozun kokusu, çalışanların söylediği türkü merakımı cezbeder, beni kendinse çekerdi.

Gazoz imalathanesinin zemininde su hiç eksik olmaz, hep ıslaktı.

İmalathanede gazoz  yapımı için geniş krom kazan içinde önce şeker, limon tuzu gazoz esansı ile gazozunun özü olan şerbet yapılıyor, şeker derecesi ölçülüyor,   uzun ince fırçalarla içi iyice yıkanan şişelere aynı miktarda şerbet konuyor,makinada; su, gaz ve kapak basımı ile işlem bitiriliyordu.

Gazoz makinası yetişkin bir insanın boyundaydı. Kollu makine başında çalışan ustalar omuzdan ayak bileklerine kadar uzanan bir muşamba bir önlük takar, bu sayede ıslanmaktan korunurlardı.

Makinanın bel seviyesinde, önde, belli miktarda şerbet dolu şişenin sol elin  rahatlıkla hareket edebileceği bir yuvası, sağ ayağın iterek kaldırdığı bir pedalı, Pedalın bağlı olduğu yukarı doğru yükselen tablası; gazozun şişelenmesini sağlardı.

Kollu makinanın yuvasına yerleştirilmiş şişe sağ elin aşağıya çektiği kol, ayak pedalının yukarı ittirmesi ile aynı anda suyun, gazın basıldığı ve ardından birkaç saniyede kapağın kapatılmasıyla işlem biter gazoz şişelenmiş olurdu.

Bu işi ustası; şişeyi kavramasıyla birlikte,makinaya yuvasına yerleştirilmesi, gazın, suyun ve metal kapağın basımı birkaç saniye içinde olurdu.

Gazoz şişeleme işinin aynı anda birkaç makinede yapılması esnasında; makinanın, basınçlı suyun, gazın ortaya çıkan sesi bana musiki gibi gelirdi.

Dolumu yapılan gazoz şişeleri son bir kontrolden geçirilir, tahta kaslara yerleştirilirdi.

Gazoz kasları üst üste istiflerin, özellikle akşamüzerleri arkası her iki yöne açılabilen üstü kapalı bir kamyonetle dağıtım yerleri olan; yazlık sinemalara, düğün salonu, çay bahçelerine, bar ve pavyonlara gönderilirdi.

Hatırlıyordum da ayda birkaç kez kamyonlarla Kilise, Nizip’e, İslâhiye başta olmak üzere çevre ilçelere de gönderirlerdi.

Gazoz imalat hanesinde benim görevim dolumu yapılan şişelerin son kontrollerinin yapılmasıydı. Öğrenci olduğum için bana ağır iş vermemişlerdi. Ustam “bana bak bizim itibarımızı sen koruyorsun haberin olsun! Bu şişelerden tek bir çöp, pislik çıkarsa rezil olur, malımızı kimseye satamayınız. Onun için dikkatli kontrol et, bizi mahcup etme “dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Cincibir’de bir yaz çalıştım. Her sabah erkenden kalkar işimin başına giderdim. Bir yaz şişeleri kontrol etmekle geçti.

Bazen gazoz fabrikasında çalışmanın avantajını kullanıyor, canım çektiğinde taze taze gazoz içiyor, arkadaşlarım gelince ustamdan izin alıp onlara da ikram edebiliyordum. Bu gururumu okşuyordu. Bir işte çalışmanın bana kazandırdığı ayrıcalığı kullanmak hoşuma gidiyordu.

Çalıştığım süre içinde çalışanlar beni hep koruyup kolladılar. Onlara göre oldukça küçük ve çelimsizdim. Ağır bir şey olunca “talebeye kaldırtmayın” diye birbirlerini ikaz eder, beni yormak istemezlerdi.

Cincibir’de çalışırken gazoz nasıl yapılır, gazozlar şişelere nasıl basılır, kasalar dolusu gazozlar yazlık sinemalara nasıl dağıtılır hepsini öğrenmiştim.

Haftalık alıyordum. Verilen beş lira bana çok büyük bir para gibi gelirken, harcamaya da kıyamıyordum. Bazen harçlığımla pazarları gündüz matinesine Nakip Ali, ya da Baydar sinemasında üç film birden film izlemeye gidiyor, sinemanın sokağı içinde Teksas, Tomikis alıyor, paramla dürüm yemenin keyfini çıkarıyordum.

Yaz bitmiş, okulların açılma vakti gelmişti. İşten ayılmak zorunda olduğumu ustama söylediğimde “seneye seni yine bekliyoruz, haberin olsun” deyince çok mutlu olmuş ustamın elini öpmüştüm. Ustam işten ayrıldığım hafta beş lira olan haftalığım yerine on lira vermiş, beni daha da şaşırtmıştı.

O yaz Cincibir gazoz imalathanesinde çalışmakla alın teri ile para kazanmanın, emeğin, yardımlaşmanın, İşçiliğin, patronlun ne demek olduğunu hissetmeye başlamıştım

Tesadüfen gazozcu olmuştum. Sonraki yılda bu işte çalıştım. Birkaç yıl sonra Dayı Ahmet Ağa konağının hemen karşısında yer alan Asım Batur’un Başpınar gazoz fabrikasına transfer oldum. Hatta bir arkadaşımı da işe alınmasını sağladım. Orada otomatik makine başında şeertiliğimi biraz daha ilerletmiş, daha kalifiye eleman olmuştum. Yine son kontrol elemanıydım. Âmâ bu kez bir bant üzerinden akarak gelen dolumu yapılmış şişeler televizyon ekranı gibi, geniş beyaz ışık önünden geçiyor, ben gözle son kontrollerini yapıyordum.

Çocuktum. Sabah erkenden kalkıyor yürüyerek işe gidiyor akşama kadar çalışıyor yoruluyordum…Ama tüm bunlara rağmen hep mutluydum…Alın terimi silerken bir işe yaramanın, para kazanmanın zevkine varıyor, mutlu oluyordum… Ne güzel günlerdi be!

Şimdilerde insanın insana güveni kalmadı. Şeertlik öldü.Çocuklar hayatı tanımdan büyüdükleri için,ileriki yaşlarda da sorunları katmerleniyor maalesef.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.