Dolar 32,3631
Euro 34,6632
Altın 2.391,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 24°C
Az Bulutlu
Kilis
24°C
Az Bulutlu
Cum 22°C
Cts 18°C
Paz 18°C
Pts 22°C

50 Yıl Öncesi Çocukluğa Gençliğe Yolculuk-2

50 Yıl Öncesi Çocukluğa Gençliğe Yolculuk-2
A+
A-
06.06.2017
387
ABONE OL

Şükran Demirler YAVŞAN

 

Kilis’teki buluşmamızı ve eğlencemizi bitirip dinlendikten sonra gezimizin üçüncü günü sabah öğretmen evinde toplandık rotamızı Hatay’a doğru çevirdik. Hava puslu ve rüzgârlı idi ama biz programımızı bozmadık. Bu yolculukta ilk durak yerimiz Gaziantep’e bağlı İslahiye sınırları içinde bulunan Tahtalı Barajına ve Yesemek Açık Hava Heykel Müzesi oldu. Tahtalı Barajı çevredeki derelerden, kara sulardan beslenen bir baraj. Benim sandığımdan da büyük görünce baya şaşırdım. Baraj kenarından biraz riskli de olsa Yesemek Açık Hava Heykel Müzesi’ne geldik. İnsan onları görünce hayrete düşüyor siyah bazalt taşları hangi güç işleyip de böğle dikti diye. Yesemek Açık Hava Heykel Müzesi 1890 yılında Zincirli’de kazı yapan Felix Von Luschan tarafından keşfedilmiş, sonra diğer gömülü heykeller de gün yüzüne çıkarılıp müze olarak ziyaretlere açılmış.

Bu gezimizin başlangıcı, tabi Antakya’ya devam ediyoruz. Bu arada havanın sürprizi bitmiyor bir yağıyor bir açıyor. Neyse Antakya’ya giriyoruz Asi Nehri boyunca biraz gittikten sonra arabamız müzenin önünde duruyor. Müze antik döneme ait eserlerin sergilendiği sanat ve mozaik müzesidir. Müzeği gezerken o takılara, çömleklere heykellere mozaiklere baktıkça hayranlığımızı gizleyemiyoruz eski insanlar nasıl uğraşmış da bunları ortaya çıkarmış diye.
Müzeyi gezdikten sonra dinler tarihinde önemli bir yeri olan Sen Pier (Aziz Petrus) Kilisesi’ni gezmeye sıra geldi. Havada rüzgârlı Kilise Habib-i Neccar Dağının eteklerinde bir ara yukarı doğru baktım, çıkmak istiyorum hem yüksek hem rüzgar var, sonra aman dedim gidince pişman olmaktansa en iyisi gideyim ve gittim.

hatay
Antakya Kudüs kadar eski bir yerleşim yeri. Hıristiyanlığın Katolik, Ortodoks, Protestan mezheplerine ayrılmadan önceki ilk kilisesi… Tarihte ilk defa Hz. İsa’nın dinini tanıyanlara burada Hristiyan dendiğine inanılır. 1963 Yılında Papa VI. Paul tarafından hac yeri ilan edildi.
Kiliseyi gezdikten sonra biraz kendimize mola verdik. Yemek saatine daha vardı. Ne yapalım, ne yiyelim derken Uzun Çarşı’ya geldik. Tabii ki Antakya’ya gelince mutlaka yenmesi gereken künefe yemeden olmaz, onun için Çınar Altı denilen havadar bir mekâna geldik ve künefe yedik.
Eeee buraya gelinir de Habib-i Neccar camisine gidilmez mi? Roma döneminde Antakya halkı putperest. Cenab-ı Hak Hz. İsa’ya iki resul göndermesini emreder. Önce iki resul sonra bir resul daha gönderilir. Halk resulleri taşlar istemez, Habib-i Neccar onlara sahip çıkmak ister ona da sen karışma seni de kandırmışlar diye karşı çıkarlar ve Habib-i Neccar’ı öldürürler. Çok rivayet vardır en yaygını Habib-i Neccar’ın başı Silpiyus Dağı’nda ayrılır, baş yuvarlanarak bugünkü cami ve türbenin olduğu yere gelir. (Bugün vücudu şehit edildiği mağarada, başı caminin yanındaki türbede bulunmaktadır. Bir söylentiye göre Habib-i Neccar katledilirken Kur’an’dan da birkaç ayet söylediği rivayet edilir. Bu camiyi de gezdikten sonra sıra adını çok duyduğum ama daha önce gitmediğim Harbiye’ye sıra geldi.
Harbiye Defne Mahallesinde binlerce yıllık bir yerleşim yeri, tarihteki adı Defne-Daphne olarak bilinir. Burada koza ipeği üreticiliğine de sık rastlanır. Harbiye’ye geldiğimizde sanki hava bize biraz acıdı, bulutlar dağıldı. Güneş yüzünü gösterdi. Harbiye muhteşem bir yer şelale akıyor, su sesleri yüksek ağaçlar bunların arasından bize gülümseyen güneş ışıkları. Çay içmek için yemek yemek için yapılmış lüks ve bir o kadar da salaş mekânlar oh be bir nefes aldık. Tabii bu doğal mekânda kendi yaptıkları takı, sabun, nar ekşisi gibi ürünlerini sattıkları küçük ama şirin baraka gibi dükkânlar da ayrı bir güzellik katıyor. Tabi biz de bu güzellikleri belgelemek adına sürekli fotoğraf çekiyoruz, bir taraftan da alış veriş yapıyoruz. Meğer hava bize oraları gezelim diye müsaade etmiş ama bu kadar dedi. Yavaş yavaş hava bulutla kaplandı, arkasından bir yağmur bir yağmur, Allah’ım sanki sel gidiyor gibi idi. Eeee artık burada durulmaz acıktık da en iyisi yemek yiyeceğimiz mekâna gidelim karnımız doyurup Gaziantep’e doğru yol alalım dedik. Öğle de yaptık. Maho denilen güzel bir mekânda yöresel tatlarla hazırlanmış yemeklerimizi yedik. Yönümüzü Gaziantep’e doğru çevirdik. Böylece gezimizin Antakya’ya ayrılan süresi de böyle sonlandı.

yesemek

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.