Dolar 32,4768
Euro 34,8126
Altın 2.420,37
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 24°C
Hafif Yağmurlu
Kilis
24°C
Hafif Yağmurlu
Per 23°C
Cum 21°C
Cts 19°C
Paz 19°C

Kilis’teki Demografik Yapının Değişmesi

Kilis’teki Demografik Yapının Değişmesi
A+
A-
05.04.2023
366
ABONE OL

Alaiddin ÖZKAR

Güneydoğu Anadolu bölgesi, Mezopotamya’dan Harran’a, oradan amik ovasına kadar, bereketli hilal delinen toprakların bir kısmını da içinde bulunduran, geçmişte, kadim medeniyetlerin kurulduğu, aynı zamanda birçok peygamberinde yaşadığı bir bölgedir,

Yine bu bölge, Yahudi inanışına göre (Arz-ı Mev’ud) Tanrı YHVH tarafından İbrahim’e ve soydaşlarına vade dilmiş bölgedir.

Hıristiyan Evanjelist inanışına göre, Armagedon yani kıyamet savaşları bu bölgede bulunan Amik ovasında gerçekleşecektir.

Dolayısıyla bölge, geçmişte olduğu gibi gelecekte de stratejik bir bölgedir. Hal böyle olunca, bölgede olan hiçbir gelişme, bölgede emeli olan emperyalist güçlerin bilgisi dışında değildir.

1990 yıllardan itibaren bölgenin demografik yapının değişmesi, bölge üzerinde geleceğe yönelik bir planın parçasından başka bir şey değildir.   

O yıllarda önce 50 bin, sonra da Irak lideri Saddam’ın zulmünden kaçarak Türkiye’ye göç eden tam 400 bin Kürt bölgeye kalıcı olarak yerleşmiş ve vatandaş yapılmıştır.

2011 de ise Suriye’de çıkan iç savaşla birlikte, milyonlarca Suriyeli bir anda denetimsiz bir şekilde ülkemize göç etti. Devletin yetkilileri şu an ülkemizde 3,580.000 Suriyeli göçmen var dese de kayıtsız ve kaçak göçmen sayısı bize göre çok fazladır.

Bölgede ziyaret ettiğim Kilis göç idaresi müdürü Sayın Mesut Çakır ise Kilis te kayıtlı 87500 Suriyeli mülteci var dedi

Niçin, Kilis’ten bahsediyorum, çünkü Kilis ülkemizde nüfusuna göre mülteci barındırma oranı en yüksek ildir. Kilis’te köyler hariç merkezde yaşayan Türklerin sayısı kadar Suriyeli mülteci vardır.

Artan nüfus oranı gerek Suriyelilerin birden fazla evlilik yapmaları, küçük yaşta evliliğe müsaade etmeleri, gerekse çok çocuk yapmaları mültecilerin lehine, yerli halkın ise aleyhine işlemektedir.

Ülkemizde üniversiteden mezun olup iş bekleyen milyonlarca gencimiz ile birlikte, 12 yıllık mecburi eğitim ile çırak ve kalfa bulamayan binlerce Esnaf ve Sanatkârlar var.

İşçi bulamayan esnafların bu açığı ucuz iş gücü olarak mültecileri çalıştırmaya başladı, ilk zamanlar iyi ve kazançlı gibi görünse de 11 senenin sonunda gelinen durum, Kilis’te en önemli sivil toplum örgütü olan Esnaf ve Sanatkârlar çoğunluğu mültecilerden oluşmuştur.

Sosyoekonomik ve Kültürel yönden durum böyle iken, ben.asıl sorunun ülkemizin ilerde başını ağrıtabilecek olan ulusal güvenlik meselesinden endişeleniyorum.

Zira denetimsiz olarak bölgeye gelen mültecilerin arasında Suriye’yi karıştırmak için orada bulunan militanlarda olabilir.

Ülkemizde bulunan yabancılar ileride Büyük Orta Doğu(BOP) projesinin Türkiye ayağında kullanılabilir.

Özelikle, Kilis, Gaziantep, Hatay’a yerleştirilen yabancılarla birlikte, bölgenin demografik yapısı değişti. Bu hamle ile ülkemiz üzerinde hesapları olan emperyalist güçlerin ileriye dönük planları dâhilinde olan, self determinasyonun alt yapısı hazırlanıyor olabilir.

Self determinasyon: Avrupa birliği, uyum yasaları adı altında ikiz yasalar [ Self Determinasyon Türkiye ki halklara kendi geleceklerini belirleme hakkı]

BM, 1966 yılında halkların bazı hak ve özgürlükleri güvence altına almak amacıyla 1966 yılında “İKİZ SÖZLEŞME” adı altında bir dizi sözleşmeler hazırlamış ve üye devletlerin imzasına açmıştır.

Türkiye, ülke bütünlüğünü tehdit ettiği için 37 yıl imzalamadığı bu sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümeti zamanında İmzalanan sözleşmenin yasalaşması ise Ak parti hükümetine nasip olmuştu.

1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

2. Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.

3 “Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet, bu Sözleşmede tanınan… Kendi toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için güvence altına almayı bu ve haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.” denilmektedir.

Devamla; “Sözleşme ile tanınan hakların, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından herhangi bir ayrım gözetilmeksizin uygulanacağını” açıklamaktadır

Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme olanağına kavuşuyorlar. Dikkat ederseniz birinci maddede Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir

Yani anlayacağınız ileride dış güçlerin oyununa gelen (Arz-ı Mev’ud)  bir bölge halkı, Birleşmiş Milletlere müracaat ederek, ben kendimi yönetmek istiyorum der.

Bu bölgenin yer altı yer üstü kaynakların parasını ben kullanacağım der.

Komşu falan ülkeye bağlanacağım dediği vakit, sen referandum sandığını önüne koyman lazım, yapmaz isen Birleşmiş Milletlerin müdahale yetkisi var bu anlaşma ile.

Vahametin büyüklüğünü anlayabiliyor musun?

Bu olur mu?” komplo teorisi üretiyorsun” diyenler, kısa zamanda iç karışıklıkla beraber Yugoslavya’nın nasıl 5’e bölündüğünü okusun.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.